Pages

7 Eylül 2011 Çarşamba

TÜRK DOKTORLARIN GELİŞTİRDİĞİ KALP AMELİYATI ÖNCESİ HİPNOZ



Türk bilim insanlarınca uygulanan ve başarılı sonuçlar elde edilerek bir çalışmaya dönüştürülen kalp cerrahisi öncesinde "hipnoz" uygulaması ile hastalarda kaygı, stres, endişe ve depresif bulguların azaldığı, ameliyat sonrası ağrı kesici ilaç dozunun düştüğü ve solunum destek cihazına daha az ihtiyaç duyulduğu saptandı.

Yabancı bilim insanları tarafından da ilgi gören çalışma, Ağustos 2011'de İstanbul'da gerçekleştirilen "Avrupa Hipnoz Kongresi"nde kabul edildi. İlaç kullanımını azaltıyor Ameliyat sonrasında da hastaların ameliyat kesilerine bağlı şiddetli ağrı hissettiğini ifade eden Akgül, ağrının azaltılabilmesi için ilaç kullanıldığını belirtti. Akgül, ilaçların da çeşitli yan etkileri olabildiğini dile getirerek, mümkün olduğu kadar ilaç kullanımından kaçınılması gerektiğini vurguladı. Hipnoz sonrası hastaların ağrıları azaldığı için fazladan ilaç kullanımına gerek kalmıyor.

Hipnoz insanın kendi gücünün farkına varmasını sağlıyor Akgül, hipnozun uyku ile uyanıklık arası bilinçli bir yoğunlaşma süreci olarak tanımlandığını belirterek, hipnozun bilinçaltını etkileyerek insanın kendi gücünün farkına varması olarak da değerlendirilebileceğini ifade etti. Hipnoterapi'nin ise hipnoz kullanılarak insanların sağlık ve gelişimleri için uygulanan bir terapi dalı olduğunu anlatan Akgül, kendilerinin de kliniklerinde kalp ameliyatı öncesinde hastalara hipnoterapist tarafından bu tekniğin uygulandığını söyledi. Hastaların korku ve ağrıdan uzaklaşmalarını sağlıyor Akgül, hipnoz tekniklerinin "insanların kendi bilinç altları ile uyumu yitirdikleri için hasta oldukları, dış programlamanın fazla olmasına bağlı olarak kendi benlikleriyle bağlantılarının koptuğu" tezi ile gelişmeye başladığını belirterek, "Biz de hastaları bir cisim veya hatıraları üzerine yoğunlaştırıp, korku ve ağrıdan uzaklaşmalarını sağlıyoruz. Kliniğimizde kalp ameliyatına girecek olan hastalardaki stres, kaygı, endişe, depresyon ve ameliyat sonra oluşabilecek olan ağrıyı en aza indirmek için dünya tıp literatürlerinde de kabul görmüş olan hipnoz tekniğini ameliyat öncesi hastanın hazırlığı sürecinde uyguluyoruz" diye konuştu.

Hipnoz uygulamasının her hasta için yaklaşık yarım saat sürdüğünü ve anestezist hekim tarafından yapıldığını anlatan Akgül, hipnoz tekniği uygulandıktan sonra gerçekleştirilen kalp cerrahisi ameliyatlarından çok başarılı sonuçlar elde ettiklerini ifade etti. Hipnoz uygulanan hastalar solunum cihazına daha az ihtiyaç duyuyor Hastaların yarısına (22) ameliyat öncesinde hipnoz uygulandığını, diğer yarısına ise böyle bir uygulama yapılmadığını ancak tüm hastalara ameliyat ve sonrası hakkında genel bilgilendirme verildiğini anlatan Akgül, her iki grubun sonuçlarının ameliyat sonrasında kıyaslandığını söyledi.

Akgül, uygulama öncesinde hipnoz yapılan kalp ameliyatlarının tümünün başarıyla sonuçlandığını, ameliyat sırasında hastaların normal protokollere uygun anestezi aldıklarını belirterek, "Çalışma sonucunda, hipnoz uygulanan hastalara bir kez daha yapılan endişe ve kaygı testlerinde, hastalarda kaygı, stres, endişe ve depresif bulguların azaldığı saptandı. Hipnoz uygulanan hastalarda kullanılan ağrı kesiciler ile sakinleştiricilerin dozunun, hipnoz uygulanmayanlara oranla anlamlı olarak düştüğü tespit edildi. Hipnoz uygulanan hastalarda solunum cihazına bağlı kalma riski de anlamlı olarak azaldı. Böylece hastalar, daha kolay hareket edebilme, bu sayede iyileşmede sürecinde hızlanma ve enfeksiyon riskinden uzaklaşma imkanı buldu" diye konuştu.

Uygulama Avrupa Hipnoz Kongresi'nde de kabul edildi Akgül, çalışmanın 16-20 Ağustos 2011'de İstanbul'da gerçekleştirilen Avrupa Hipnoz Kongresi'nde (12. Congress of Esh İstanbul; www.hypnosis2011.com) kabul edildiğini bir saat süren bir sunumla bilim insanlarıyla paylaşıldığını anlattı. Çalışmanın özellikle yurt dışından gelen Alman bilim adamlarınca çok beğenildiğini vurgulayan Akgül, çalışmanın teknikleri hakkında kapsamlı bilgi istediklerini belirtti. Akgül, uygulamaların dünyada çok nadir yapılabildiğine dikkati çekerek özellikle kalp cerrahisi olması gereken, ancak çok endişelenerek stres yaşayan hastalar için umut verici olduğunu söyledi.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

HİPNOZA KİMLER YATKINDIR ?


İnsanlar hipnoza yatkınlıklarında büyük farklılıklar gösterirler.Eğer bir kitap ya da bir filme kolayca kendinizi kaptırıyorsanız, siz muhtemelen hipnoza aşırı yatkınsınız demektir.

Bir deneğin hipnotik bir transa ne kadar derin bir şekilde girdiği, birtakım testler yoluyla ölçülmektedir. Sınanan deneklerin %10 kadarı, hipnoza hemen hemen hiç tepki göstermemektedir. Diğer uçta ise, yaklaşık %25'lik bir kesim anestezi gibi etkileri de kapsayan derin hipnoz altına girmektedir. Ama deneklerin sadece yaklaşık %5-10'u varsanılar gibi en dramatik etkileri yaşamaktadır.

Hipnotik yatkınlık, kısmen öğrenilmiş, kısmen de kalıtımsal olarak görülmektedir. Zengin hayal gücüne sahip olan ve çocuklarını hayali oyunlara özendiren ana babalarla büyümenin, hipnotik yatkınlığa katkıda bulunduğu izlenimi uyanmaktadır. Ama şiddetle cezalandırılan ana babalarla büyümek de benzeri bir etkiye sahiptir; çünkü, belki de böyle bir çocukluk insanları otoriteden gelen ve hipnozcunun telkinlerini de içeren yönergelere oldukça itaatkar yapmaktadır.

Hipnotik yatkınlığa genetik olarak hazırlıklı olma söz konusu olduğunda, bazı kanıtlar özdeş ikizlerin hipnotik telkinleri kabul etmek açısından özdeş olmayan ikizlerden daha fazla benzer olduklarına işaret etmektedir.

Yatkınlık yaşa göre de değişmektedir. Genel olarak, çocuklar hipnotik telkinlere yetişkinlerden daha yatkındırlar.

Son olarak, bilimciler hipnotik davranışın hipnozun gerçekleştirildiği ortam ve hipnozcu tarafından kullanılan kelimelerin tam olarak ne olduğu gibi faktörleri de içeren bağlamsal ipuçlarından büyük ölçüde etkilendiğini de göstermişlerdir.

13 Haziran 2011 Pazartesi

HİPNOZ DENEYLERİ


Yapay uyarılarla bir dünya oluşturulabileceği gerçeğine verilebilecek en iyi örneklerden biri de hipnoz tekniğidir. Bilindiği gibi hipnozda, hipnotize edilen kişiye bir dizi telkin yapılır ve bu kişinin gerçeğinden ayırt edilemeyecek derecede inandırıcı birtakım olayları yaşaması sağlanır.

Söz konusu kişi, bulunduğu odada olmayan görüntüleri, kişileri veya manzarayı görür, sesleri duyar, kokuları ve tatları alır. Bu sırada yaşadığı olaylardan dolayı sevinir, üzülür, heyecanlanır, sıkılır, endişelenir, telaşlanır. Hatta hipnoz altındaki kişinin yaşadığı olayların etkileri dışarıdan fiziksel olarak da izlenebilir; yapılan telkinle doğru orantılı olarak kişide nabız artışı, tansiyon artışı, cildinde kızarıklık oluşması, ateşinin yükselmesi, mevcut ağrıyı veya acıyı hissetmemesi gibi belirtiler meydana gelebilmektedir.

Şimdi bu örnekleri detaylandırarak inceleyelim:

1. DENEY:

Hipnoz uygulanan kişiye bir hastanede bulunduğu ve bu hastanenin 10. katında ölmek üzere olan bir hasta olduğu söylenmiş ve ancak kendisinin hızlı bir şekilde elindeki ilacı yetiştirirse, hayatının kurtulabileceği telkin edilmiştir. Bu kişi hipnoz sırasındaki telkinin etkisiyle son derece hızlı olarak 10 katı çıkmaya başladığını sanmıştır. Bu sırada nefes nefese kalmış, iyice yorulduğu için de nefesini kontrol edemeyecek hale gelmiştir. Bunun üzerine artık en üst kata geldiği, ilacı yetiştirdiği söylenmiş ve rahat bir yatağa uzanabileceği telkin edilmiştir. Böylece hipnoz uygulanan kişi rahatlamıştır. Hipnoz yapılan kişi, kendisine telkin edilen mekanı ve ortamı tüm gerçekliğiyle yaşamasına rağmen, ortada ne bahsedildiği gibi bir mekan, ne insanlar, ne de olaylar vardır.

2. DENEY:

Bir diğer deneyde ise, normal bir odada bulunan kişiye bir hamamda olduğu ve hamamın çok sıcak olduğu telkin edilmiş, ardından bu kişi aşırı derecede terlemeye başlamıştır.

Burada çok önemli bir nokta dikkat çekmektedir: İnsan vücudunda terlemenin oluşması için bazı etkilerin meydana gelmesi gerekir. Ancak bu hipnoz olayında hipnotize edilen kişi, dışarıda terlemeye sebep olacak hiçbir etken bulunmadığı halde terlemiştir. Bu örnek açıkça göstermektedir ki, bir mekanda bulunmak ya da bir ortamı hissetmek için o ortamın ya da mekanın fiziki varlığı şart değildir. Suni uyarılar veya telkin yoluyla, benzer etkilerin oluşturulması mümkündür.

3. DENEY:

Ulusal Hipnoterapi Derneği, Ulusal Psikoterapistler Derneği, Profesyonel Hipnoterapistler Merkezi, Hipnoterapi Araştırma Derneği gibi birçok kuruluşun üyesi olan İngiliz hipnoterapi uzmanı Terrence Watts da bir makalesinde, hipnoz sırasında geçmişteki bir olayı hatırlayarak anlatan kişilerde, anlattıkları olayla bağlantılı olarak bazı fiziksel değişimler gözlendiğini belirtmektedir. Örneğin kişinin anlattığı olayda, nefes alamama durumu oluşmuşsa, olayı hipnoz altında anlattığı sırada yine nefesi daralmakta, hatta bir süre için tamamen durmaktadır. Watts, hipnoz altındayken küçükken dövüldüğü bir anı anlatan kişinin yüzünde tokat izlerinin belirdiğini belirtmektedir. Ayrıca Watts bunun bir gizem olmadığını, vücudun acı algısına tepki verdiğini belirtmektedir.

Paul Thorsen isimli bir araştırmacı, hipnoz altındaki bir kişinin koluna sadece bir kalemin ucunu değdirmiş ve bunun kızgın bir şiş olduğunu telkin etmiştir. Kısa bir süre sonra kalemin ucunun değdiği noktada bir yanık kabarcığı belirmiştir. Yine aynı araştırmacı, Anne O. isimli kişiye, hipnoz esnasında kolunun A harfi şeklinde kanırtırcasına çizildiğini telkin etmiştir. Başka hiçbir şey yapılmadığı halde, o bölgede A harfi şeklinde kızarıklık belirmiştir. Bourru ve Burot isimli araştırmacılar ise, hipnoz altındaki bir kişiye kolunun kesildiğini telkin etmişler ve yumuşak bir kalemle çizilen hafif bir çizginin ardından kan sızdığını görmüşlerdir.

E. A. Hadfield ise, hipnotize ettiği bir denizciye, koluna kızgın bir demir bastığını ve o bölgenin yanacağını söylemiştir. Halbuki, sadece parmağının ucunu şöyle bir dokunmuştur. Ardından da üzerini sarmıştır. 6 saat sonra sargılar açıldığında, o bölgede gerçekten hafif bir kızarıklık ve kabarıklık görülmüştür. Hadfield, "ertesi gün kabarık hayli büyümüştü ve tıpkı yanık yeri gibi su toplamıştı" diye belirtmiştir.

Hipnoz sırasında insan vücudunda meydana gelen bu değişiklikler, görme, duyma, dokunma, işitme, acı, ağrı gibi algılarımızın oluşması için dış dünyaya ihtiyacımızın olmadığını çok açık ve çarpıcı olarak göstermektedir.

17 Nisan 2011 Pazar

DİŞ HEKİMİ KOLTUĞU KORKUSUNA 'HİPNOZ'LA SON VERİLİYOR!


Dünya'da bilimsel ve tıbbi hipnozu en fazla kullanan tıp mensupları diş hekimleridir. Bilimsel ve yasal anlamda 1958 yılından beri tıbbi amaçlarla hipnozun resmen kabul edildiği Amerika Birleşik Devletleri'nde faal 5 tıp kuruluşunun 3 tanesi diş hekimlerine ait kuruluşlardır. 

Diş hekimlerinin bu büyük oranı ve uygulamayı başarmaları rastlantı değildir. Diş hekimleri, kendi çalışma alanlarında anestezi ve cerrahi müdahaleler yapmaya yetkili olup, ayrıca diş hekimi korkusu gibi konularda, bulantı refleksinin kontrol altına alınması, ağız içi ve dışı aparatlara alıştırılması, ağrı, anestezi ve alerjik hastaların tedavilerinde, parmak, dudak emme, tırnak kemirme, çene gıcırdatma gibi psişik sorunları çözmek için tek başlarına hipnozu kullanma rahatlığına sahiptirler.

Hasta hekim ilişkisinde fotöy (dişçi koltuğu) korkusu diye tanımladığımız korkular nedeniyle tedaviden kaçan ve dayanılmaz ağrılar karşısında zoraki teslim olup dişini kaybeden, ikinci bir ağrıya kadar bir daha uğramayan hastalar çoğunluktadır. 

Bu tür hastalardan, kendi sağlığı gereği tedavi olması gerektiğine inananlardan, hipnozu tanıdıktan sonra aklı yatanlarla yapılan birkaç seanslık tedaviden sonra yüzde 90 oranında korkunun giderilmesi mümkün olmaktadır. Kişi evindeki koltukta gibi dişçi koltuğunda oturtabilmektedir.

Tedavi boyunca sıkılmamakta, uzun süre ağzı açık kalsa da yorulmamakta, ağrıya karşı direnci arttığından basit ağrıları algılamamakta, bulantı refleksini denetleyebilmekte, operasyonlar sırasında tükürük düzeyi, kanama miktarı azalmaktadır. Hekimin verdiği talimatları yerine daha kolay getirebilmekte, kısacası rahat ve huzur içerisinde sağlıklı bir ağız yapısına kavuşmaktadır. 

DİŞ HEKİMLİĞİNDE HİPNOZ (HİPNODONTİ)

Hipnodonti sadece hipnoanestezi altında diş çekmek değildir. 

Aslında hipnoza giren hastaların ancak %20'si diş çekiminin sağlanacağı kadar derin transa girebilmekte, asıl büyük çoğunluk, diş çekiminden başka konularda hipnozdan yarar sağlamaktadır. 

Hastaların başında diş hekimi korkusu gelmektedir. Hastanın bu korkusunun giderilmesi ve fotöye hiçbir korku duymadan oturmasının sağlanması bile büyük başarıdır. Ayrıca, diğer tıp branşlarına göre diş hekimleri hastalarının daha büyük bir yüzdesine hipnoterapi uygulama şansına sahiptir, çünkü hasta zaten ağrıdan ve korkudan kurtulmak için çareler aramaktadır ve her türlü öneriyi incelemeye hazırdır.


>>> Hipnoz, kendiliğinden de oluşabilen doğal bir zihin durumudur. Bununla birlikte, tahmin etmediğimiz uyarıcılarla da hipnoz olabiliriz.

Herkes hipnoz olabilir. Hipnoz hali zaten hep orada, zihnin bir işlevi olarak mevcuttur. Amaç sadece zihnin o halini aktif hale getirmektir. Aynı uyumak gibi.. Zihin nereye odaklanırsa o kısım aktif hale gelir.

İnsan, ömrü boyunca bedeninin dışındaki bir dünyada yaşadığını zanneder. Hâlbuki dünya dediğimiz her şey, beynimizin, algı merkezlerimize ulaşan sinyalleri yorumlamasıdır. Yani biz beynimizin içinde oluşan dünyadan başka bir dünyayla hiçbir zaman muhatap olamayız. Dışımızda ne olduğunu asla bilemeyiz. Beyne ulaşan sinyallerin kaynağının, dışarıda mevcut bulunan maddi varlıklar olduğunu iddia edemeyiz. Bugün bu konu en temel bilimsel kitaplarda yer alan ve lise çağlarından itibaren insanlara öğretilen, kesin bir gerçektir. Sorun, insanların bu gerçek üzerinde düşünmemeleridir.

24 Mart 2011 Perşembe

KİTLESEL HİPNOZUN BİR SİLAHI: SUBLİMİNAL MESAJLAR -1-


Subliminal mesaj nedir?

Bilinçaltını etkilemeyi amaçlayan mesajlara subliminal mesaj adı verilir. Genel olarak “bilinçaltına yönelik mesajlar/ reklamlar” olarak ifade edebilir. 

Peki bu mesajların amacı nedir?

En kısa tabirle insanlara belli fikirleri ve yaşam tarzlarını kabul ettirmek. Ahlaki yozlaşma sağlamak için yoğun olarak kullanılıyor örneğin.

Peki nasıl yapılıyor?

Bu tip mesajlar temel olarak üç şekilde uygulanır:

1- Reklam afişleri, logoları ve benzeri nitelikteki görsel malzemenin içine saklanmış şekil, kelime ve rakamlar yoluyla

2- Gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla

3- İşitsel yollarla

Genellikle görsel mesajlar cinsellik içerikli oluyor ( ya da aleni fark edilebilenler şimdilik bunlar). Bu yolla kişilerin birçok ahlaksızlığı normal görmeleri sağlanır. Bilinç altına yerleşen bu mesajlar o kişiye konuyu normalleştirir. Bir süre sonra 'ne var ki bunda' mantığı geliştirir.

Yayınladığımız resim konunun zihinlerde canlanması için koyabildiğimiz çok küçük bir örnek.

Resimlerin dışında videolarda, filmlerde de bu sistem kullanılıyor. 25. kare olarak bilinen sistem şu şekilde işliyor: Gördüğümüz bir anlık görüntü: 655 satır ve frame/çerçeve denilen 24 kareden oluşur. 

Sinema şeridinde, saat, dakika, saniye olarak bir diziliş vardır. Her saniyeden sonra bir yabancı kare gelir ve bir saniye 24 karedir. Her 24 kare ise bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327,5 satırda bir de “control-track” denilen aralık vardır. İşte bu aralıktaki görüntüler kesilip, aralarına başka görüntüler atılarak 25. kare oluşturulur ve bu son kare olan 25. kare anlıktır. Yani görüntü saniyede 1/24 olacakken, bu 1/25′e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir görüntü gelir ve anında kaybolur. Genellikle gördüğümüzü farketmeyiz, ama görürüz ve görüntü şuuraltında kalır.

Günümüzde insanların düşünce yapılarına hükmetmek amaçlı olarak bu yöntemler çok yoğun olarak kullanılıyor. Bu sistemle insanlar kitlesel olarak hipnoz altına alınıyor ve sadece istenilen doğrultuda düşünüp, o doğrultuda yaşıyorlar.

Örneğin insanların çoğu derin düşünmeyi gereksiz bulur. Hayat onlar için hayatta kalmak için mücadele edilecek bir yerdir, bu mücadeleyi yaparken eğlenceye zaman ayırabilmekte onlar için büyük bir şans yada başarıdır. İnsanları bu mücadelede en çok başarılı olanlar ve en çok eğlenenler ile, geri kalanlar olarak sınıflandırırlar.

Standart hedefler benimsetilen bu kişilerin yüksek idealleri yoktur. Hedefler herkeste aşağı yukarı aynıdır. İyi bir okul okumak, iyi bir meslek sahibi olmak, evlenmek, yatırımlar yapmak, emekli olmayı hayal etmek ve ölümü beklercesine zaman doldurmak..

Bunlar o kişilere göre hayatın gerçekleridir. Bu standartların dışına çıkmayı hayalperestlik yada çılgınlık olarak görürler.

Bu kitlesel hipnoz özellikle son 50-60 yıldır tüm dünyada çok kapsamlı bir şekilde uygulanıyor.

Konunun en önemli kısmı ise İslami kaynaklarda 'ahir zaman' adı verilen dünyanın son döneminde bu yöntemin yoğun olarak kullanılacağının haber verilmesi.

Yazımızın diğer bölümlerinde konuyu daha da detaylı inceleyeceğiz ve bu yöntemi dünya çağında uygulayan kişi hakkında İslami kaynaklardaki açıklamaları göreceğiz.

Yani Mesih Deccal hakkında..

21 Ocak 2011 Cuma


HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE HİPNOZ

Migren, ağrısız doğum, diş çekimi, psikolojik sorunlar, kekemelik, sınav kaygısı ya da sigara bağımlılığı gibi sağlık sorunlarının tedavisinde kullanılan ''hipnoz'', alanında uzman hekimlerce kendi dallarında uygulandığında başarılı tedavi metodlarından birisi olarak gösteriliyor.

Uzmanlar, kimsenin zorla hipnoz edilmesinin mümkün olmadığını, yurt dışında da uygulanan ve hipnoz yapma yetkisinin sadece tedavi amacıyla hipnoz ve hipnoterapi eğitimi almış hekimlere, diş hekimlerine ve klinik psikologlara tanındığını belirtiyor. Ancak Türkiye'de hipnoz ve hipnoterapi uygulaması için henüz yasal bir düzenleme bulunmadığına dikkati çeken Uzmanlar, konu ile ilgili yasal düzenlemenin bir an önce yürürlük kazandırılması gerektiğini ifade ediyor.

Türkiye Psikiyatri Derneği Hipnoz ve Hipnoterapi Bilimsel Çalışma Birimi Koordinatörü Dr. Şeref Özer, hipnozun bakışla, sözle ya da bazen yardımcı gereçler kullanılarak telkin ile oluşturulan özel bir bilinç hali olarak tanımlandığını söyledi.

Hipnoz halindeki kişinin dıştan gelen uyaranlara karşı adeta bilincinin kapalıymışçasına duyarsızlık ve aldırmazlık içinde ve hiç yanıt vermez bir haldeyken; buna karşı hipnoz yapan kişiye karşı artmış bir uyanıklık içinde bulunduğunu belirten Özer, kişinin bu süreçte dinlediğini, anladığını hatta yargıladığını ve yanıt verdiğini anlattı.

Özer, dışarıdan bakıldığında kişinin derin bir uykudaymış görünmesine rağmen, hipnozun kesinlikle bir uyku hali olmadığını vurgulayarak, ''Hipnoz sırasında kişi, gönüllü olarak hipnoz yapan kişinin verdiği telkinleri alır, gönüllü olarak kabul eder ve uygular. Sanılanın tersine, hipnozdaki kişi kendi sosyal ya da ahlaki değerlerine aykırı telkin verildiğinde telkini kabul etmez, ısrar edilirse hipnozdan çıkar'' diye konuştu.

Hipnozun ''şarlatanlık'' ya da ''her derde çare'' sihirli bir yöntem olmadığına, buna karşı uygun hastalık ve sorunlarda uygun kişilere uygulandığı zaman son derece olumlu sonuçlar alınabilen bir tedavi tekniği olduğuna dikkati çeken Özer, hipnozda gönüllülüğün esas olduğunu, kimsenin isteği dışında zorla hipnoza sokulamayacağını belirtti. Özer, bu nedenle daha çok filmlerde işlendiği gibi bir kişinin hipnoza sokularak cinayet işletilmesi ya da hipnoz yapanın her istediğini yerine getirmesinin mümkün olmadığına işaret etti.

''AĞRIDAN ÜLSER TEDAVİSİNE KADAR HİPNOZ UYGULANABİLİYOR''

Hipnozun tıpta ağrıyı ortadan kaldırmak için (migren ve gerilim tipi baş ağrıları, kronik fiziksel ağrılı hastalıklar, trigeminal nevralji, ağrısız doğum, kanser ağrılarında), hipnoanestezi ile cerrahi girişimlerde (ameliyatlar, diş çekimi ve diş eti rezeksiyonlarında), psikosomatik hastalıklarda (astım, esansiyel hipertansiyon, psöriazis, ülser, ülseratif kolit, irritabl kolon, siğil tedavisinde) kullanıldığını belirten Özer, diğer uygulama alanlarını şöyle sıraladı:

''Psikiyatride, tik, kekemelik, enüresis nocturna (gece ıslatması), trikotilomani, yeme bozuklukları, obezite, psikojenik ağrı bozukluğu, konversiyon bozukluğu, sigara bağımlılığı, dissosiyatif bozukluklar, fobiler, panik bozukluğu, agorafobi, sosyal fobi, sınav kaygısı, posttravmatik stres bozukluğu gibi alanlara kullanılır.''

Ayrıca hipnoz yapma yetkisi sadece tedavi amacıyla, hipnoz ve hipnoterapi eğitimi almış hekimler, diş hekimleri ve klinik psikologlara tanınıyor. Hipnoterapi uygulamak, hipnoz bilgisinin yanı sıra söz konusu hastalıklar ve tedavileri hakkındaki özel mesleki bilgileri de ayrıntılı bilmeyi ve bu konuda yetkili olmayı gerektiriyor.

Hekimlerin, hipnoterapiyi eğitimini aldıkları kendi uzmanlık alanlarında uygulamaları şart koşuluyor. Örneğin, astım hastalığı konusunda göğüs hastalıkları uzmanı, ağrısız doğumda kadın-doğum uzmanı, ruhsal hastalıklarda psikiyatri uzmanı, hem bilgi ve yeterlilik hem de yasal olarak yetkili sayılıyor.

Kaynak: http://www.sabah.com.tr/Yasam/2011/01/07/hipnoz_her_derde_deva_mi